Bu kez yeterince büyük şehir gördüğüme karar verip daha kıyıda kalmış, ufak bir yer göreyim diye düşündüm ve Napoli'nin güneyinde küçük bir kasaba olan Amalfi'ye gitmeye karar verdim.
Roma'dan trene bindim. 10 dk. gecikmeli olarak kalktı tren.İtalya'da,özellikle güneye inildikçe, bizdekine benzer bir dağınıklık, bir düzensizlik ve vurdumduymazlık kendini açıkça belli ediyor.Sanki kuzey yarı anakara Avrupa'ya bağlı da güney bütünden ayrı bir ''Akdeniz'' adası...Vagondaki yolcuların yüksek sesli sohbetinden, birbiri ardına çalan telefonlardan,yüksek sesle yapılan telefon konuşmalarından ve trenin dışında akıp giden manzaranın düzensizliğinden anlıyorsunuz Akdeniz'de olduğunuzu. Bu durum orta ve kuzey Avrupa'dan gelen birini feci şekilde rahatsız edip kızdırabilecekken, benim gibi Akdeniz-Orta Doğu melezi birine gülünç derecede tanıdık geliyor ve etrafında konuşulan dil dışında pek de yabancılık çektirmiyor.Hatta İtalya'nın bütününe baktığınızda, aynı bizdeki gibi bölgesel bir ayrımcılık yapıldığını çok zorlanmadan görebiliyorsunuz. Kuzey zengin, modern, kapitalizmi özümsemiş ve (Milano sayesinde) modaya yön veren ''Klas'' bir görünüm sergilerken, güneyi sırtında taşıdığı bir yük, yoksul ve başa bela bir uzak akraba gibi görüyor. Çünkü güney, sanayisi gelişmemiş, daha fakir ve ''Akdeniz'li rahatlığı'' diye açıklanabilecek bir rehavet içinde, bakımsız, dağınık ve hala biraz feodal. Bu tablo size de çok tanıdık gelmedi mi?
Salerno'nun kördüğüm trafiğinden kendimizi kurtarıp yola koyulduk.Yol dediysem, iki arabanın zor geçtiği, sol yanı uçurum, sağ yanı dağ ve yoğun yağmurdan dolayı ıslak ve kaygan yılankavi bir yol! Neyseki karanlık çökmüş de sol taraftaki uçurumun korkunçluğunu tam göremiyorum. Karşıdan bir araba gelince iki taraftan biri duruyor.
Hava zifiri karanlık, otobüsün içi karanlık, yolda bile ışık yok. Ben daha kalacak yer bulup bulamayacağımı bile bilmiyorum. Öyle körlemesine gitmekteyim. Sonuçta sahil kasabası sezonu değil. Heryer kapalı da olabilir.
Ben kafamda kırk senaryo kurup ''Salerno'da mı kalsaydım?'' diye pişmalık belirtileri gösterirken, şoför amca hayatımda gördüğüm en tehlikeli yolda ıslık çala çala ilerliyor.
Ardı ardına kasabalara girip çıkıyoruz yol boyunca. Amma velakin ne girişte ne çıkışta isim yazmıyor. Biletsiz bindiğim için zaten mahçup hissetmekteyim, bu yüzden soramıyorum şoföre, burası Amalfi'mi diye.
Neyse sonunda (son durakta) iniyorum Amalfi'ye. Nasıl şirin, güzel bir kasaba. Heryer noel ışıklarıyla ışıl ışıl. İnternette gördüğüm Hotel Fontana'yı sora sora buluyorum. Zaten durağın karşısıymış.
Otobüsteki kaygılar uçup gidiyor bir anda. ''İyiki'' diyorum ''gelmişim''
Agzina,kalemine saglik! Nasil da bir cirpida bitiriverdim:)
YanıtlaSilCanım, sağol.Gezmek hayatta en sevdiğim şey olunca, yazmak da bir o kadar keyifli oluyor.
YanıtlaSil