20 Aralık 2010 Pazartesi

İtalya'da bir yer...

İtalya'ya daha önce de gittim,birinde kardeşimle kıyısından bir Venedik yapıp döndük. Ziyadesiyle turistik bir geziydi. İkincisinde Roma'da yaşayan İtalyan bir arkadaşımı ziyarete... İlkinden daha az turistikti ama sonuçta gezilen yer Roma olunca ister istemez turist çekim noktalarına doğru kayıveriyor insan elinde olmadan.Bu gidişim ise bir projenin hazırlık ziyareti içindi ve ilk defa güneye kadar gittim ve farklı bir İtalya ile karşılaştım.
Bu kez yeterince büyük şehir gördüğüme karar verip daha kıyıda kalmış, ufak bir yer göreyim diye düşündüm ve Napoli'nin güneyinde küçük bir kasaba olan Amalfi'ye gitmeye karar verdim.
Roma'dan trene bindim. 10 dk. gecikmeli olarak kalktı tren.İtalya'da,özellikle güneye inildikçe, bizdekine benzer bir dağınıklık, bir düzensizlik ve vurdumduymazlık kendini açıkça belli ediyor.Sanki kuzey yarı anakara Avrupa'ya bağlı da güney bütünden ayrı bir ''Akdeniz'' adası...Vagondaki yolcuların yüksek sesli sohbetinden, birbiri ardına çalan telefonlardan,yüksek sesle yapılan telefon konuşmalarından ve trenin dışında akıp giden manzaranın düzensizliğinden anlıyorsunuz Akdeniz'de olduğunuzu. Bu durum orta ve kuzey Avrupa'dan gelen birini feci şekilde rahatsız edip kızdırabilecekken, benim gibi Akdeniz-Orta Doğu melezi birine gülünç derecede tanıdık geliyor ve etrafında konuşulan dil dışında pek de yabancılık çektirmiyor.Hatta İtalya'nın bütününe baktığınızda, aynı bizdeki gibi bölgesel bir ayrımcılık yapıldığını çok zorlanmadan görebiliyorsunuz. Kuzey zengin, modern, kapitalizmi özümsemiş ve (Milano sayesinde) modaya yön veren ''Klas'' bir görünüm sergilerken, güneyi sırtında taşıdığı bir yük, yoksul ve başa bela bir uzak akraba gibi görüyor. Çünkü güney, sanayisi gelişmemiş, daha fakir ve ''Akdeniz'li rahatlığı'' diye açıklanabilecek bir rehavet içinde, bakımsız, dağınık ve hala biraz feodal. Bu tablo size de çok tanıdık gelmedi mi?


Napoli'ye ancak 15:30 civarı varabildim ve ordan da Salerno'ya bulabildiğim en erken tren 17:00'deydi. Daha Salerno'da otobüse binip Amalfi'ye geçmem gerekiyordu. (Yola çıkmadan önce saat 1 civarı Amalfi'de olmayı planladığım düşünülürse, ne acıklı bir durum!)Neyseki bu kez hızlı tren bulmuştum ve yarım saatte Salerno'ya ulaştım.



Ancak hava kararmış, yağmur başlamış ve ben yeterince gerilmiştim. Salerno'da trenden inip istasyonun önüne çıktım ve Amalfi'ye gidecek otobüsleri aranmaya başladım elimde tın tın çekmeli valizimle. Sonunda bir ''carabinieri''ye (bir tür italyan polisi diyebiliriz)  sordum otobüsü. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim: ''Yakışıklı İtalyan erkeği'' diye tabir edilen bir klişe varsa eğer tüm dünyada, o memur bu klişeye kesinlikle uyuyordu.  Kıt İngilizcesiyle bana otobüsün yerini tarif edip bileti şoförden alabileceğimi söyledi. Tam o esnada da otobüsün geldiğini görüp koşarak yetiştim.Ama otobüse binmeye çalışırken herkesin elinde bilet olduğunu görüp 70 li yaşlardaki ak saçlı şoföre biletim olmadığını söyledim, sanırım sadece cümledeki ''ticket'' ı anladı ve eliyle gel işareti yaptı. (Güneydeki en büyük sorunlardan biri de insanların İngilizce bilmiyor olması, üstelik siz İngilizce konuşmaya çalışınca ''Aman tanrım!Nasıl olurda İtalyanca bilmezsin'' der gibi bakıyorlar suratınıza) Ben güç bela eşyalarımı daracık kapıdan geçirirkende söylenmeye başladı. Muhtelemelen bana kızıyordu. Otobüste ( yolcuların yaş ortalaması 60 falandı bu arada) benim dışımdaki herkesin bu azarlama tonlu monoloğu anladığını düşünerek bulduğum ilk boş koltuğa suç işlemiş bir çocuk utancıyla sindim.
Salerno'nun kördüğüm trafiğinden kendimizi kurtarıp yola koyulduk.Yol dediysem, iki arabanın zor geçtiği, sol yanı uçurum, sağ yanı dağ ve yoğun yağmurdan dolayı ıslak ve kaygan yılankavi bir yol! Neyseki karanlık çökmüş de sol taraftaki uçurumun korkunçluğunu tam göremiyorum. Karşıdan bir araba gelince iki taraftan biri duruyor.
Hava zifiri karanlık, otobüsün içi karanlık, yolda bile ışık yok. Ben daha kalacak yer bulup bulamayacağımı bile bilmiyorum. Öyle körlemesine gitmekteyim. Sonuçta sahil kasabası sezonu değil. Heryer kapalı da olabilir.
Ben kafamda kırk senaryo kurup ''Salerno'da mı kalsaydım?'' diye pişmalık belirtileri gösterirken, şoför amca hayatımda gördüğüm en tehlikeli yolda ıslık çala çala ilerliyor.

Ardı ardına kasabalara girip çıkıyoruz yol boyunca. Amma velakin ne girişte ne çıkışta isim yazmıyor. Biletsiz bindiğim için zaten mahçup hissetmekteyim, bu yüzden soramıyorum şoföre, burası Amalfi'mi diye.
Neyse sonunda (son durakta) iniyorum Amalfi'ye. Nasıl şirin, güzel bir kasaba. Heryer noel ışıklarıyla ışıl ışıl. İnternette gördüğüm Hotel Fontana'yı sora sora buluyorum. Zaten durağın karşısıymış.



Eşyaları odaya bıraktığım gibi kendimi dışarı atıyorum. Kış olmasına rağmen herkes dışarda. Çocuklar gecenin bir vakti sokakta futbol oynamakta ve insanlar yürüyüş yapmakta.
Otobüsteki kaygılar uçup gidiyor bir anda. ''İyiki'' diyorum ''gelmişim''



2 yorum :

  1. Agzina,kalemine saglik! Nasil da bir cirpida bitiriverdim:)

    YanıtlaSil
  2. Canım, sağol.Gezmek hayatta en sevdiğim şey olunca, yazmak da bir o kadar keyifli oluyor.

    YanıtlaSil