18 Mart 2014 Salı

Bir Masal Şatosu: Trakai

     Eğer yolunuz birgün Litvanya'ya düşerse, Vilnius'u gezdikten sonra muhakkak Trakai'ye gidin. Başkentten sadece 30 km uzaktaki bu güzeller güzeli kasaba kesinlikle gittiğinize değecek bir yer.


Haritadan da görüldüğü gibi birkaç gölün birleşmesinden oluşan eşsiz bir doğa harikası...Litvanya'nın dükalık zamanlarındaki eski başkenti... Sayıları çok az kalmış olmakla birlikte, Türk kökenli yahudi bir topluluk olan Karay (Karaim) larin en yoğun yaşadığı yerlerden birisi... Toplam nüfusu 5600 civarı...


     Galve Gölü'nün ortasında yer alan Trakai Adası Kalesi ise bölgenin eşsiz mücevheri...İnsan mütemadiyen her açıdan fotoğrafını çekmek istiyor...Öylesine etkileyici, öylesine nefes kesici...


     Biz mart ayının ortalarında bölgeye gittiğimizde göl çok kalın bir buz tabakasıyla kaplıydı, hatta buzun üzerinde birkaç adım atmayı bile başardım!


     Kalenin üzerinde bulunduğu adacık, karaya ahşap bir köprüyle bağlanıyor ve köprünün her iki tarafından muhteşem göl manzarasını seyredebiliyorsunuz...



     Kale, Litvanya Dükalığı'nın en parlak dönemini yaşadığı 15. yüzyılda Büyük Vytautas tarafından tamamlanmış. 1. Elizabeth filminin bazı bölümleri bu kalenin tören salonunda çekilmiş.


     Ancak Trakai ile ilgili beni asıl şaşırtan ve etkileyen şey, Türk kökenli yahudi bir azınlığın bölgede yüzyıllardır yaşıyor olması oldu.
     Karaylar, Grand Dük Vytautas'ın 14. yüzyıl sonunda Kırım'a yaptığı bir sefer sırasında köle olarak ele geçirilip bölgeye getirilmişler. Sonrasında bu insanların ne kadar güvenilir ve çalışkan olduğunu farkeden Grand dük bölgeye yerleşmelerine olanak sağlamış ve hatta şehrin içinden geçip kaleye giden yegane yolun korumasını onlara vermiş. Onlar da yolun iki yanına her biri üçer pencereli ahşap evler yapmışlar ve bu yola da onların adı verilmiş.



     Bu yol üstünde bir Karay Lokantası bile var. Biz geçerken kapalıydı ancak rehberimiz bu restoranın çok ünlü olduğunu, Vilnius'luların haftasonları sırf yemek yemek için buraya geldiklerini söyledi.


        Kalenin içindeki müzede de Karaylar'a ayrılmış bir köşe var...




Eğer Litvanya'ya gitmeyi planlıyorsanız, bahar yada yaz dönemini seçmenizi öneririm. Mesele sadece soğuk değil. Litvanya muhteşem bir doğal güzelliğe sahip, ancak doğal olarak kışın bu güzellik biraz sönük kalıyor. Ben bu haliyle bile çok etkilendim ki yaz aylarındaki yemyeşil halini düşünemiyorum...



17 Mart 2014 Pazartesi

Kuzeyin Mütevazi Başkenti: Vilnius

     İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanından kalkan AirBaltic'in Riga aktarmalı uçuşuyla varıyoruz Vilnius'a. Üç baltık başkentinin ortancası olan şehrin nüfusu 555 bin civarı ve eski şehir bölgesi UNESCO dünya mirası listesinde. Litvanya'nın para birimi Lata ve 1lt yaklaşık olarak 0.90 Türk Lirasına denk geliyor. Litvanya Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden ilk ülke...

Neris Nehri kıyısında yer alan şehrin barok silüeti ve sahip olduğu katolik ve protestan kiliseleri insanı büyülüyor. Biz şehri gezmeye Parlemento binasının önünden uzanan geniş yoldan, Gedimino Bulvarından başladık.


      Parke taşlı ferah bir cadde olan bulvar boyunca yürümeye parlementonun önünden başlarsanız binalarda başlarda Rus mimarisini biraz ilerledikçe de Fransız ve İtalyan mimarisini görüyorsunuz.

      Cadde boyunca ilk göze çarpan bina Milli Kütüphane.


          Biraz ilerleyince bağımsızlık heykeliyle karşılaşıyoruz...


     Litvanya hristiyanlığı en geç kabul eden ülkelerden birisi. Daha önce pagan olan ülke  1377 yılında Litvanya Grandükü Jogaila'nın Hristiyanlığı kabul ederek Lehistan kraliçesi Jadwiga ile evlenmesi sonucu Litvanya Hristiyanlaşmaya başladı. Bu geç kalmışlığın etkisi midir bilinmez ama şehrin her yeri kiliselerle dolu. Yunan Ortodoks Kilisesi'nin yanında Rum Ortodoks kilisesi, onun biraz ilerisinde Yunan Katolik Kilisesi gibi farklı türlerden kiliseleri görmeniz mümkün. Ama bunların en görkemlisi bulvarın sonunda bizi bekleyen Vilnius Katedrali olsa gerek. 

       


 Hristiyanlık öncesi dönemde pagan tapınağı olarak kullanılan yapı, Hristiyanlığın kabulüyle bir katedrale dönüştürülmüş. Zaman içinde çeşitli değişimlere uğramış ve 18. yüzyılda bugünkü görünümüne kavuşmuş. Sovyet döneminde galeri olarak kullanılmış.  Katedralin içinde yer alan Saint Casimir Şapeli mutlaka görülmeli. Yapımı 25 yıl süren şapelin tüm mermerleri ve diğer malzemeleri İtalya'dan özel olarak getirilmiş ve İtalyan bir mimar tarafında yapılmış.



       Katedral Meydanından ilerleyip Doğu Avrupa'nın en geniş Eski Kent'ine giriyoruz. Parke taşlı caddeleri, etkileyici barok mimarisi ve birbirinden sevimli dükkanlarıyla kendinizi orta çağa gitmiş gibi hissediyorsunuz.  UNESCO dünya mirası listesinde olmayı kesinlikle hakediyor.



      Şehirdeki bir diğer görülmesi gereken kilise ise Litvanya'nın en büyük Ortodoks kilisesi olan Theotokos Catedrali. Aynı büyük katedral gibi pagan döneme ait olan kilise günümüzde Rus Ortodoks kilisesi olarak hizmet veriyor.


      Litvanya gezilmeyi hakeden bir ülke, sırada ise bir masal şatosu var: Trakai!