18 Şubat 2015 Çarşamba

Brüksel Sokak Sanatı


Brüksel için çizgi roman cenneti bir şehir diyebiliriz kesinlikle. Her köşe başında karşınıza çıkan çizgi roman dükkanları, Tenten mağazaları, sevimli heykelcikler ve tabii ki birbirinden güzel duvar resimleri...






















10 Şubat 2015 Salı

Algarve Gezi Rehberi: Portekiz'in Güney Sahilleri

Arapça Al-Garb, batı, kelimesinden türemiş olan Algarve, Portekiz'in en çok tursit çeken bölgesi. Birbirinden güzel incecik kumlu plajları yaz aylarında başta İngilizler olmak üzere, Avrupalı turistlerlerle dolup taşıyor. Yılda ortalama 7 milyon, yerli tursitlerle birlikte 10 milyon turist ağırlayan Algarva, Lizbon ve Madeira'dan sonra Portekiz'in en zengin 3. bölgesi. Ancak bu kadar popüler bir tatil bölgesi olmadan önce, Salazar döneminde, eğitim oranı düşük ve oldukça yoksul bir bölgeymiş. Turizmin patlamasıyla birlikte Avrupa'nın göz bebeği bir tatil bölgesi haline gelivermiş.

Tüm sahil şeridi irili ufaklı tatil beldeleriyle dolu. Faro, uluslararası havaalanı ve üniversitesiyle bölgenin en büyük kenti. Ancak Algarve'ın tadını çıkarmak, birbirinden güzel plajlarında rahatlamak istiyorsanız, küçük tatil beldelerinden herhangi birisine gitmenizi tavsiye ederim. Mimarisiyle, iklimiyle, plajlarıyla bizim Akdeniz sahillerini anımsatan bölgenin başlıca özelliği, denizin içinden çıkan büyük kayalıkları. Bu kayalıklar 1755'deki büyük Lizbon depreminden sonra anakaradan koparak oluşmuş ve plajlara bambaşka bir güzellik katmış.



Biz, İspanya sınırına  yaklaşık yarım saat mesafedeki Manta Rota'da kaldık. Buradaki plaj Algarve bölgesinin kesintisiz devam eden en uzun plajı, incecik bir kumu var ama az önce bahsettiğim kayalıklar burada yok.
 Kızılımsı bir renge sahip bu kaya parçalarıyla kaplı plajları görmek istiyorsanız, bölgenin batı tarafına gitmenizi tavsiye ederim. Albufeira, Portimao veya Lagos bu tür doğal güzellikleri görebileceğiniz şehirler.






Albufeira, praia de Maria Luisa





Portimao, Praia de Roca

photo by Bruno Carlos

6 Şubat 2015 Cuma

Portekiz'in En Romantik Kasabası: SİNTRA

Başkent Lizbon'dan sadece yarım saat uzaklıkta olan bu cennet kasaba, Portekiz'e gelenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerden biri bana göre. UNESCO dünya mirası listesinde yer alan kasaba, yemyeşil doğası, birbirinden güzel romantik yapıları, Endülüs döneminden kalma kalesi ve pek tabii ki bir peri masalından çıkmış gibi duran Pena Sarayı ile görenleri kendine hayran bırakıyor.

Öncelikle bu güzel kasabanın içinde acele etmeden, güzelliğini sindirerek bir yürüyüş yapmalısınız...









Engebeli yollarda yürümekten yorulursanız eğer, merkezdeki Priquita adlı pastaneye uğrayıp, bir kahve eşliğinde birbirinden leziz yöresel tatlılardan yiyerek yorgunluk atabilirsiniz.



Sonrasında, güzeller güzeli Pena Sarayına muhakkak gitmelisiniz, yoksa çok şey kaçırmış olursunuz. Saray bir kartal yuvasını andırır şekilde Sintra'ya tepeden bakan bir konumda inşa edilmiş ve 18. ve 19. yüzyılda Portekiz hanedanının yazlık sarayı olarak kullanılmış.






Sarayı kadraja sığdırmanın yada kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yok! Rengarek, masalsı tasarımı, enfes manzarası ve uçsuz bucaksız yürüyüş yollarıyla uzun saatlerinizi ayırmanız gereken, kısa sürede gezip çıkamayacağınız bir kompleks.







Sonrasında mutlaka sarayın etrafını çevreleyen ormanda uzun bir yürüyüş yapın. Kuşların cıvıltısından başka birşey duymadığınız huzur verici bir ortamda isterseniz saatlerce yürüyebileceğiniz bir ormandan bahsediyorum.






Sintra ve çevresi, benim kişisel olarak Portekiz'de en etkilendiğim, en sevdiğim yerler. Huzurlu ve dolu dolu bir gün geçirmek istiyorsanız, Sintra'ya muhakkak uğrayın...

4 Şubat 2015 Çarşamba

Okyanus Kıyısında Bir Başkent:Lizbon

Aslında Lizbon'a daha önceki gelişimde, günübirlikte olsa şehri şöyle bir gezme fırsatı bulmuş ve gözlemlerimi bloğumda paylaşmıştım. Fakat bu kez daha uzun kaldım ve doğal olarak daha detaylı gezdim. Üstelik sadece merkezi değil, Lizbon'u çevreleyen ve artık neredeyse şehirle birleşmiş olan birbirinden güzel kasabaların birkaçını da gezme şansım oldu ve diyebilirim ki en az Lizbon kadar görülmeye değer yerler var şehrin etrafında. Bu yüzden eğer bir hafta kalacaksanız, birkaç gününü civar kasabaları ve birbirinden güzel plajları gezmeye harcayabilirsiniz.


Biz bu kez, Lizbon'a 20 dk mesafedeki şirin bir kasaba olan Estoril'de kaldık ve arabayla Tejo Nehri'nin kıyısında kıvrılarak uzanan o güzel yoldan Lizbon'a gitmenin keyfini yaşadık.


Estoril'den Lizbon'a gelirken, şehre Belem tarafından giriş yapıyorsunuz ve zaten şehrin en çok turist çeken anıtlarının da önünden geçiyorsunuz.


Tejo Nehri'nin girişini süsleyen Belem Kulesi...


Portekiz'in yaptığı büyük deniz keşiflerinin anısına Salazar döneminde yapılan Keşifler Anıtı...


Ve içinde Vasco de Gama'nın mezarını da barındıran Jerenimos Katedrali...


Ve fakat, tüm bunlar kadar Belem'e turist çeken bir diğer önemli yer ise ''Fabrica dos Pasteis de Belem''. Önünde her daim kuyruk olan, masa bulmak için insanların içeride sıra beklediği, enfes Pasteis de Belem tatlısının merkezi...Lizbon'a gelinirse uğranmadan geçilmeyecek yerlerden bir tanesi...
                            
           




 Sonrasında şehrin geniş ve yemyeşil bulvarlarında yürüyüp...


tepelerine tırmanıp manzaranın tadını çıkarıp...





...daracık ve gizemli sokaklarında kaybolmanın keyfine varın...Lizbon sizi asla hayal kırıklığına uğratmayacaktır. Eğer mevsim yazsa ve yürümekten yorgun düşüp bunaldıysanız, atlayın bir otobüse veya taksiye, 15 dk içinde birbirinden güzel plajlardan birisine ulaşırsınız. Mesela biz günün sonuna doğru ünlü 25 Nisan köprüsünü geçip Caparica Plajında almıştık soluğu...