25 Eylül 2010 Cumartesi

Yılın matematik sorunsalı...
Bilen bilir;okumak, seyahat etmekten bile çok sevdiğim tek şeydir şu hayatta.Hani, ''boş zamanlarımda kitap okurum'' gibi değilde ''boş zaman yaratır ve o yaratılan iki ara bir dere zamanda tüm dünyadan soyutlanıp kitap okurum'' gibi bişey.Yani öyle sessiz bir ortam,güzel bi ışık, rahat bi koltuk tadında lükslerim olmadan bile, frenleri patlamış gibi yol alan çılgın şoförlü minibüslerde,çığlık çığlığa bağırıp çağıran bir sınıf dolusu çocuğun arasında,birilerinin-nedense-son sesinde izlediği bir televizyonun yanıbaşında,hiç farketmez.Yeterki seveyim o kitabı,yeterki içine alsın beni,dünyayı ve geçen zamanı unutuveririm, kafamı kitaptan kaldırınca,sanki derin bir uykudan uyanmış gibi,çok leziz bir yemek yemiş de tadı damağımda kalmış gibi, ne biliyim işte, sanki ''herşey çok güzel olacakmış''gibi hissederim bazen.
Hani mevsim kışsa ve günlerden pazarsa...Hava ''ha yağdı ha yağacak''bulanıklığında soğuksa...Uyanırsın sabah,pencereden bakarsın,yok,çıkılacak gibi değil...CNBC-E de yüzüncü kez izlenen Avatar(Son Hava Bükücü) eşliğinde güzel bi kahvaltı, ve ardından kanepeye uzanılıp okunan leziz bir kitap...İşte ''hayat çok güzel yaaa'' dediğim anlardan biri...

21 Eylül 2010 Salı

Bitmeyecek Öykü, okuduğum en güzel fantastik romanlarda biri.Hatta,biraz iddialı olacak ama, en iyisi bile diyebilirim. Filmi de varmış ama izlemedim ben,eleştiriler pek iyi değil.Ama kitap,gerçekten muhteşem!Çocuk kitabı tadında ''Ne istiyorsan onu yap'' cümlesinden yola çıkan rengarenk bir fantastik roman.Atreju ve kitap kurdu Bastian'ın Fantasia'daki maceraları...Okunmalı,okutulmalı...Hele de Kabalcı'da çıkan bir Türkçe baskısı varki,her bölüm başındaki çizimler,iki renkli (kırmızı-yeşil) yazı karakterleri,gerçekten de Fantasia'ya girmiş gibi hissettiriyor insana... Her yaştan okuru içine çekebilecek bir kitap,asla çocuk kitabı deyip geçilmemeli...Ama bu başka bir öyküdür,başka bir yerde anlatılmalı...
''Ayçocuk'' diye fısıldadı.''Şimdi bu son mu?''
''Hayır'' diye yanıtladı o.''Başlangıç''
''Neden bu kadar karanlık Ayçocuk?'' diye sordu.
''Başlangıç her zaman karanlıktır Bastian'ım''
''Biliyor musun Ayçocuk,seni bir kez daha görmeyi çok isterdim,tıpkı bana baktığın o andaki gibi''

10 Eylül 2010 Cuma

Dünya üzerinde o kadar kahve çeşidi var,hiç biri şu minik fincandaki iki yudumluk içeceğin yerini tutmuyor,tutamıyor arkadaş!O nasıl bir aromadır,o ne kokudur, o ne keyif verici bir maddedir yahu!Tüm sohbetler onsuz biraz eksik kalır bana göre,helede konuşulanlar biraz derin mevzularsa,helede konuştukların canciğer kuzu sarması arkadaşlarınsa,olmazsa olmazıdır ortamın.Yanınada şöyle çifte kavrulmuşundan bir lokum yada güzelinden bi çikolata(tercihen After Eight)pek bi yakışır yani.Hele hele iyi fal bakabilen biri de varsa civarda,o ufacık fincan bir saatlik muhabbeti garantiler.Yapılışı ayrı ritüel,servisi ve içimi ayrı...Neden batıda fazla tutmadığı belli.Oralarda kim uğraşır bu kadar, iki yudumda bitecek bir kahve için...
Tarihin çeşitli dönemlerinde ve Osmanlıda da zaman zaman yasaklanmış mesela,ilki Kanuni dönemi,bir diğeri ise IV.Murat.Ama o katı yasaklara rağmen isanlar gizli gizli bulup yapmışlar ve içmişler ağır cezaları göze alıp.Öyle bağımlı yapıyor insanı kendine...

8 Eylül 2010 Çarşamba

Clementine

TRT de gösterilen bi Clmentine vardı bizim çocukluğumuzda.(Gerçi zaten TRT dışında kanal da yoktu.) Korku filmi gibiydi,sakat bi kız vardı,sonra (sadece rüyalarında) balonla uçar biyerlere giderdi,Hemera diye bi kız alır götürürdü onu meleğimsi bişeydi heralde,başında pervaneli bi şapka olan bi yol arkadaşı vardı,bide şimdi şeytan olduğunu düşüdüğüm ateşten bi yaratık vardı,çok korkardım ben.Ama müziği muhteşemdi ve hala kulağımdadır melodisi...Korkunçtu falan ama, çaktırmadan hayat dersi veriyordu sanki,çocukları aptal yerine koymayan bi hikayeydi,baya baya ciddiye alıyormuş hatta bizi şimdi düşünüyorumda...bizim neslin gözünü açtı bence bu çizgi film...

7 Eylül 2010 Salı

‎''O zamanlar daha Olric yoktu ve biz bize sunulan hayatın ne denli hayal ve ne denli yalan olduğunu bilmeden yaşıyorduk... Aşkları sorgulamıyorduk, gördüğümüz rüyaları gerçek sanıyorduk ve en önemlisi "keşke"nin nasıl yazıldığını bilmiyorduk...'' Tutunamayanlar

Rüya?...Gerçek?...

''Yaşam bir rüyadır, uyanmak bizi öldürür'' demiş Virginia Woolf...Sanki bu söze gönderme yapar gibi...Rüya içinde rüya, hayal ile gerçekliğin birbirine karışması ve bilinç altının kendini en olmadık yerlerde ortaya atıp herşeyi allak bullak eden karmaşası...Rüyada ölürsen uyanırsın, gerçek hayatta yaşadığın fiziksel olayların rüyada mutlak bir karşılığı olur, ve bazen rüya ile gerçeklik gerçekten birbirine girebilir. Matrix sınırı aşılmıştır bana göre, senaryoysa senaryo, oyunculuksa oyunculuk...