Perşembe sabahı erkenden yola çıktık.Yağmur yağıyordu, ama ne yağmur!Göz açtıracak gibi değildi.İlk hedefimiz Efes olmasına rağmen, yağmur dinene kadar oyalanmak için-sabahın seherinde- Şirince'de bulduk kendimizi.
Şirince, Selçuk'un içinden geçilerek ulaşılan, adı gibi şirin bir Rum köyü.Daha doğrusu Rum'lardan kalma bir köy.Çünkü mübadeleden sonra köyde hiç Rum kalmamış ne yazık ki.
Şirince'nin en büyük özelliği çeşit çeşit meyvelerden yapılma şarapları...Şarap evlerini gezip şarap tadabilir, yada beğendiğiniz bir şarabı açtırıp şömine başında içebilirsiniz. Bir diğer özelliği ise-genellikle- köylü kadınların pişirdiği enfes yemekleri.
Ve fakat, biz bu iki aktivitenin de yapılabilmesi için çok erken bir saatte oradaydık ve tabii sadece birer kahve içmekle yetindik.Bizi sokak köpeklerinden başka pek karşılayan da olmadı.
Köy manzaralı bir yer bulundu, ve de sohbete eşlik edecek güzel birer Türk kahvesi (bloğu birazcık takip edenler anlamıştır zaten en büyük zaafımı!) Daha uygun bir zamanda, ateşin karşısında şarap içmek için geri dönmeye söz verilerek ayrıldık köyde. Sonra, ver elini Meryem Ana.
Artık yağmur dindiğine göre, ver elini Efes! Bence Anadolu'daki en görkemli antik şehir...
Zafer tanrıçası Nike...
Kütüphaneye doğru inen mermerli yol...
25 bin kişilik Efes Antik Tiyatrosu.
Efes, kurulduğu zamanlarda bir liman kentiymiş, fakat Gediz Nehri'nin getirdiği alüvyonlarla denizin dolması üzerine, şu anda denizden 10 km kadar uzakta yer alıyor...
Ve geziyi Kuşadası manzaralı bir tepede içilen bir çayla noktalıyoruz...
şimdi şirincede karadut şarabı içmek vardı:((
YanıtlaSil