23 Eylül 2011 Cuma

Aylak Adam

          
 Okuduktan sonra, bunca zamandır nasıl olupta gözden kaçırdığıma hayretler içinde kaldığım bir kitap ''Aylak Adam''. Birkere insan 1957'de yazıldığına bir türlü inanamıyor. O kadar güncel, o kadar bugünü anlatır gibi ki!
Kitabın kahramanı C., zengin değil ''paralı'', işsiz değil ''aylak'' bir adam... Yani Türk edebiyatında görmeye fazlasıyla alışık olduğumuz yoksul, meteliksiz aylaklardan epeyce farklı... Ölesiye yalnız ve yalıtılmış bir dünyada yaşıyor...Sürekli ''O'' nu arıyor ama hep teğet geçiyor iç acıtacak şekilde...

        ''...Çevresine bakindi. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz esya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu...''

           Bir süre sonra C. yi ve aylaklığını öyle bir benimsiyorsunuz ki, onunla birlikte İstanbul sokaklarını boş boş dolaşıp, etraftaki insanları incelemeye başlıyorsunuz, garsonlara ''gıcık'' oluyorsunuz ve gelip geçen kadınların arasında C.'nin ''hayatının kadınını'' arıyorsunuz. Kitap olmadık bir şekilde bitiverince de kalakalıyorsunuz...''Keşke bu kadar kısa sürmeseydi'' hissiyle...

         "Dünyada hepimiz sallantılı,korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz.Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır.Tramvaylardaki tutamaklar gibi.Uzanır tutunurlar.Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına.Çocuklarına tutunanalar vardır.Herkes kendi tutamağının en iyi,en yüksek olduğuna inanır.Gülünçlüğünü fark etmez."





Hiç yorum yok :

Yorum Gönder