11 Ocak 2011 Salı

''Erken Kaybedenler''

Uzun zamandır bir Emrah Serbes yazısı yazmayı planlıyordum kafamda, ama bu yazı son zamanlarda iyice popülerleşip kült bir TV karakterine dönüşen Behzat Ç., yada kitap versiyonundaki adıyla ''Bir Ankara Polisiyesi'' hakkında olacaktı. Öğrencilik yılları Ankara'da geçmiş bir polisiye sever için bulunmaz bir nimet gibiydi çünkü ''Bir Ankara Polisiyesi''. Şimdiye kadar okuduğum tüm yerli polisiyelerden daha gerçek, daha inandırıcı ve daha eğlenceliydi...Müthiş bir mizah anlayışı, sahici bir dili ve karakterlerin gündelik hayattan kopup gelmiş gibi duran diyalogları...
İki kitaptan oluşan serinin dizi yapılacağını duyunca ilk önce tedirgin oldum. Bozulmasından, kirlenmesinden korktum. Ama ilk bölümünden itibaren dizi de kendi çapında bir efsaneye dönüşüverdi ve karakterleri başarıyla ekrana yansıttı. En son olarak da Haber Türk gazetesi yazarı Ece Temelkuran'ın köşesinde adı geçti dizinin ve karakterlerin. Temelkuran yazısında, Behzat Ç. 'nin bir hayranı olduğunu belirtirken, kitaptaki erkek karakterlerin ergenliklerini tamamlayamamış ''yetişkin''ler oldukları eleştirisini yapıyordu.( Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.) Daha sonrasında Emrah Serbes'in yazılarını yayınladığı ''Afilli Filintalar'' adlı web sayfasında bu yazıya cevap verildi (http://www.afilifilintalar.com/yazar/mmentes) ve yazarlar bunu kabul etmeseler de küçük çaplı bir polemik yaşandı aralarında.


Ancak benim şimdi anlatmak istediğim Emrah Serbes'in polisiye tarzındaki başarısı değil. Yazarın 3. kitabı olan ''Erken Kaybedenler'' sekiz kısa öyküden oluşuyor. Ama bu öyküler klasik tarzda okumaya alışık olduğumuz türden öyküler değil. Ergenlik çağlarında ya da daha küçük yaşlardaki erkek çocukların karmaşık, hüzünlü, acınası ve komik dünyalarına giriyoruz. Genelde taşra da yaşayan, baba esnaf, anne ev hanımı, orta gelirli aileler ve onların kafaları karışık oğulları... Bu çocukların gözünden büyüklerin dünyası, kendi  hayat görüşleri, politik tavırları ve tabii ki aşkları...Komşu kızına, öğretmene, mahallenin büyük abisinin kızkardeşine, yaz tatilinde kumsalda kale yaparken tanışılan kıza duyulan mahcup, beceriksiz ve ümitsiz aşklar...
Behzat Ç. de görmeye alışık olduğumuz bir mizah anlayışı yine en trajik sahnelerde bile kendini göstermeyi başarıyor. Kitabı daha çok toplu taşıma araçlarında okuduğum için, olmadık yerlerde gülerek insanların bana garip garip bakmalarına sebep oldum sanırım sık sık. Bitirince her gördüğüme anlatmak, herkese tavsiye etmek geldi içimden birden. Öyle bir sıcaklık, öyle bir mutlulukla burukluk arası his. Okunmadan anlaşılmaz...

"Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. Yani birini er geç unutmaya mahkûm olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder." (Denizin Çağırısı - s.77)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder